İki adam... Onlar ne istediklerini biliyorlardı... Ne yapacaklarını da... Kararlıydılar... Geride bırakacak hiçbir şeyleri kalmamıştı... Onları kader bir araya getirdi... Kod adı JCLEC olan kader...
Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı... Onlardan çok önce davranan biri... Sessiz ama emin adımlarla ilerledi...kedi!!!
Bunlar Akpol kampüsünden fotoğraflar, JCLEC onun bir parçası sadece... Kampüs yemyeşil, bir resort otel veya botanik bir park gibi. Daha fotoğraflayamadığım nice yerleri, lojmanları, villa tarzı misafir evleri, havuzu falan var. İçinde bir yerden bir yere gitmek için aracınız yoksa yandınız, çünkü ana giriş kapısından örneğin JCLEC'e gelmek 20 dakika alıyor. Ama şehrin içinde o kadar izole huzur dolu bir yer ki hayret edersiniz...
Eveeet biraz da içini görelim, ne dersiniz?
Son olarak size binaların içinde koydukları yerel süs unsurlarını da göstereyim... Gerçekten de ahşap oymacılık inanılmaz başarılı ülkede... Ama sanıldığının aksine güzel bi işçilik bu ülkede de o kadar ucuz değil...
Yalnız asıl ilgimi çeken bir şeyi de sizlere göstermek istiyorum. Haydi bakalım bu nedir?
İlk etapta, sadece alttaki yuvarlak şeylere baktığımızda, amfi ses çıkışı gibi geldi. Hatta kampüs büyük, bunlar herhal duyuruları böyle yapıyorlar dedim ama, üstteki boruları hesaba katmamışım... Meğer onlar klima çıkışlarıymış (cahilliğimi bağışlayın... :s)
Ve inanın üstünüze üflediğinde donuyorsunuz, bu yüzden de bu yerin en kullanışsız yeri olduğunu düşünüyorum. Biz 3 masa ötesinde oturduk, maazallah bir yerimiz tutulmadan burdan kaçalım dedik...
Dünden haberler bunlardı... Gelelim bugüne... Hımmm pek de sevimli olmayan ama gerekli bir şey: aşı olmak... Şimdi diyeceksiniz ki neden Türkiye'de yapmadın.. Valla denedim derim ilk önce. Telefon ettim Hudut ve Sahil Güvenliğine (ki Türkiye'de özellikle uluslararası aşı kartı vermeye yetkili tek kurum!). Bana hangi aşıların gerekli olduğunu söylediler (ki onlar ülke ülke zaten sıralanmış internet sayfalarında) ve uluslararası aşı kartı vermek içinse sarı humma aşısının da yapılması gerektiğini söylediler, ama Endonezya için gerekli olmayan, sadece Afrika ülkeleri için yapılan bir aşıydı bu. Saçmalıklar torbasına bir taş..
Sonra yine adam yardımsever davranıp randevu verdi (yer de öyle kolay değil, Esenboğa Havaalanı) ama doktor hanım ile yine de ayrıntılar için telefonda görüşmem gerektiğini söyledi. Neyse aradım kadıncağızı, bana oraya gelmemin bir anlamı olmadığını söyledi (zaten tüm aşılar yokmuş ellerinde, örneğin hepatitler yok, Japon ensefalisti ise Türkiye'de hiç yok) sağlık ocağına gitcekmişim (!). İkinci taşı da böylelikle atalım torbaya. Bu arada öğrendim ki Hepatit A ve B birlikte tek doz olarak vuruluyormuş, ama biz satın alıp doktora götürcez hadi vur iğneyi dicez (bana göre bu da saçma çünkü aşılar soğuk yerlerde muhafaza edilmeli, bu sıcak günlerde ne kadar yapılır ki bu...). Ha birde kimse uyarmadı bunun önce bir teste tabii tutulduğunu ve bu yüzden laboratuarı olan bir hastaneye gidip kan vermem gerektiğini. Gene ben kendim öğrendim... Etti mi 3 taş..
Son olarak gittiğiniz tüm sağlık ocaklarının en basit aşı olan difteri-tetanos aşısını bulundurduğunu düşünüyorsanız, bu konuda da yanılıyorsunuz... Ben gittiğimde ilk olarak elim boş döndüm. Sonra akıllanıp aradım başka bir sağlık ocağını ve var olduğunu öğrendim. Yaptırdım, verdiler bu aşı için Türkçe bir kart, Endonezyalılar da çok bilirler ya Türkçeyi. Neyse dört taş ile yetinelim... daha bunun çok detayı var da...
İşte böye kaldık Endonezya doktorlarına... ve benim için kötü bir haber, Hepatit aşıları ayrı ayrı yapılıyormuş. burda. Şimdi geldi, Hepatit B aşısını yaptı. Başta acımadı ama şimdi kolum ağrıyor. Fiyatlara gelince, aşının kendisi 200.000Rp, doktorun gelmesi 150.000Rp, etti 350.000 Rp aşı başına... İki hafta sonra da Hepatit A aşısı var, ve sonra teker teker diğer aşılar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder