Bir geceyi ve saat 20:30 olması dolayısıyla, bir günü geride bıraktık. Dün bıraktığım yerden devam edeyim; otel.
Otelimiz daha önce de söylediğim gibi Altın Üçgen'de bulunuyor. Burası elçiliklerin, lüks otellerin ve iş yerlerinin yeri. Etraf - bu nedenle sanırım- temiz, ama yollar çoook dar, sanki cadde değil de önümüzdeki, öylesine bir ara sokak gibi.
Her neyse.. Biz oteli tanıtalım.
Otel cadde üstü ama otoparkına bile caddeden direkt giremiyorsunuz. Etrafından geçen küçük bir yol var, onu takip ediyorsunuz ve arka tarafta bariyer gibi bişey sizi karşılıyor. Güvenlik görevlileri aracını (ve kim olduğumuzu) kontrol etmeden bariyer kalkmıyor. Neyse otelin etrafını dolaştıktan sonra aslında cadde tarafına bakan lobby girişine geldik. Burda da ilk olarak köpekli güvenlik görevlisi bagajlarımızı kontrol etti, bizler de aynı alışveriş merkezlerinde yaptığımız şekilde X-ray'den geçtik. Bütün bunlardan sonra ancak otele girmeye hak kazandık:)
Lobbyde karşımıza ramazana özel olarak çikolatan yaptırılmış cami çıktı (yandaki fotoda görülüyor).
Asansörlerde de yine gizli kulaklığı olan bir adam karşıladı ve asansörü bizim için çağırdı. Bindik asansöre bitti zannetmeyin; odaların bulunduğu üst katlara çıkmak için önce oda kartını asansör içindeki yuvaya sokup, ondan sonra kat numarasına basıyorsun, yoksa çıkmıyo..
Bütün bunlara ne gerek var diyebilirsiniz, ama turizm üzerine kurulu bir devlet için, geçmişte yaşanan ve yabancıları hedef alan terör saldırıları çok büyük bir darbe oldu. Bunun üzerine güvenlik yabancıların bulunduğu yerlerde ve özellikle otellerde hat safhada.
Daha önce Bali'de de gördüğüm bir şey, burda da var: bol bol ayna ve cam var (banyoda dahil, bkz fotoğraf).
Tuvaletin kapısı ortası buzlu camdan, bu arada hem klozet hem de taharetlenmek için özel klozet var.
Ayrıca ahşap ve mermer vazgeçilmez dekorasyon aracı.
Odanın tavanında ise yeşil ok ile Kıble'nin yönü belirlenmiş.
Gece sahura kalktık. Bizlere kahvaltı için kalcamız gün x2 kişi kadar kupon vermişlerdi ama istersek onları sahur için kullanabilecektik. Bu arada sanırım hiç fiyat vermedim şu ana kadar. Oda + kahvaltı 100 Dolar. Beş yıldızlı bir otel için çok iyi Türkiye ile karşılaştırıldığında.
Hımm sahur diyordum demi en son?.. Gerçi akşam yemeğini anmayı unuttum. Olsun ben sahur ile devam edeyim. Bir ilahi kaseti koymuşlar her kim koymuşsa, çalıyo da çalıyo en baştan sarıyo devamlı. Aynı ilahileri akşam yemeğinde de duyduğumuzu göz önünde bulundurunca, ne kadar başımızın ağrıdığını anlamışsınızdır..
Doğru dürüst yicek bişey bulamadan yattık.
Gündüz kalkıp bi alışveriş merkezine gidelim hem para bozduralım hem de yicek belki bir peynir zeytin buluruz dedik ve bize söylenen Ambassadore Mall'a gittik.
Gitmek için otelin taksisine bindik. Burda taksilerin tek bir rengi yok, bir sürü farklı renkleri var. Çünkü onlarda durak taksileri değil de ülke çapında faaliyet gösteren firmalar var. Örneğin Blue Bird Taksi firması en güvenilir olanlarından (Bali'de öğrenmiştik). Bizdeki gibi taksimetreleri var. Ama otelimizinki sanırım üst sınıfa sadece hitap eden bir firma: Silver Bird. Hepsi Mercedes C180. İçi yeni, bakımlı araçlar. Aracın içinde klima sonuna kadar açık. Dünkü araç da öyleydi. Ben zaten normalde sevmem klimayı, dondurdu amca beni.. İyi ki ceketimi almışım diye kendimi kutladım ama çıplak ayaklarım dondu.. Annem geldi aklıma, biz kızlara daima "ayaklarını sıcak tut" diye öğütler verilir. Ama Annem kızma, benim suçum değil valla. Ne bileyim her bir aracın buz kütlesini andırdığını..
Geldik sonunda bu Ambassadore Mall'a. Taksi 15000 Rupiah'da açmıştı, indiğimizde 40000de idi. Yine küçük mali bilgi: TCMB'ye göre bir Türk Lirası = 0,00017 Rupiah. Yani Rupiah'dan son 4 sıfırı çıkartırsanız, yaklaşık bir TL elde etmiş olursunuz. bu durumda taksi bize 4TL'ye mal oldu. Yine TR'ye göre çok ucuz. Gerçi mesafe de çok değildi ama sanırım benzer mesafeye TR'de iki katı olurdu.
Geldik de gelmesine, buraya alışveriş merkezi demeye bin şahit lazım. Sanki almışlar bir pazarı (hatta Ankara'da yaşayanların bildiği eski Maltepe Pazarı gibi çeşit sunan bir pazarı) ve tıktılar katlı binaya. İçeriye girer girmez havalandırma olmadan bol baharatlı yicek yiyen insan kokusu alıyorsunuz, yani berbaaatt bir koku. Sağdan soldan geçmek ne mümkün. Bir de bugün pazar günü, önümüz de bayram olunca, pazar malları serilmiş her bir köşeye. Üst katlar da ufak elektronikçilerle dolu. Bir kaç da ayak üstü yemek yeri var korkunç kokan.
Neyse çıktık ve etrafını dolaşarak Carrefour'un girişini tespit etmeye çalıştık. Oooff çok şükür de bulduk. Neyse biraz daha havadar bir yer. Veeee Camembert ile Kiri bulduuuummm!!! Nası heyecan yaptım Allaaaam!!! Gece aç kalmicaz!!! Fransa'da büyüyen birinin fransız peyniri bulmasından daha güzel ne olabilir, hem de 68000 Rph. Yani TR'deki ithal mallardan çok daha ucuz. Seni seviyoum Carrefour!!! :)
Neyse en azından kahvaltı yapabilcem bu ülkede diye düşünürek çıktım dışarı. Yürüyelim dedik eşimle.. Biraz keşif olur...
Hımmm, galiba iyi bir fikir değildi. Biz çıkmadan önce dolu yağan şehirde şimdi acayip nemli bir hava hakimdi. Çıkarttım ceketi ama üstüm başım yapış yapış oldu. Yürümüşken de Türk Büyükelçiliğini bir görelim dedik, en azından yerini belirlemiş oluruz diye.
Gerçekten de otele yakınmış.
Son olarak otobüs duraklarından bahsedeyim. Burda iki çeşit otobüs var: bi bizim Halk otobüsü grubuna girenler, bir de dolmuş vari olanlar. Durağa varmadan bunların yolu ayrılıyor, levha ile de belirtiliyor. Ancak durakları bizim tramway duraklarına benziyor. Sanki gişe sistemi dışında. Daha binmediğimiz için çok anlayamadım ama görüntüden bunu çıkardım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder