Jakarta Havaalanı |
Eveeet uzun bir yolculuk sonunda Endonezya'nın başkenti Jakarta'ya ulaştık. Uzun diyorum çünkü İstanbul'dan saat 23:30'da uçak havalandı (genellikle Singapur, Tayland ve Endonezya uçuşları bu saatlerde olur) ve Türkiye saati ile saat 14:30da indik.
Bu arada sizler de bizim gibi THY'nın direkt uçuşlarına aldananlardansanız söyleyeyim; Jakarta'ya direkt uçuş basbayağı bir uydurma. Şöyle ki: TK66 ile İstanbul-Jakarta seferi aslında İstanbul-Singapur-Jakarta seferidir. Yayılmışız koltuğumuzda (bu arada business ile geldik, söyleyim de eccik havamız olsun yaww :)), ilk anons geldi, Jakarta'ya devam edecek yolcular uçaktan inmicekmiş. İkinci anons inişte geldi, Jakarta'ya devam edecekler kulaklıklarını koltuklarının yanlarına gizlesin (!) ve transit bölüme geçsin.Nasııı yaniii diye düşünürken hosteslere sorduk incekmişiz basbayağı hem de tasımızı tarağımızı toplayaraktan (nam-ı diğer; verilen çorapları ve terlikleri paşapaşa çıkar, ayakkabılarını giy, el bagajlarını ıvırını zıvırını al). Eveeet apar topar indik biz de bozuntuya vermemeye çalışarak ve sürpriz!!! Olay aslında, bir kapıdan inip 15 dakka sonra (ancak koştur koştur tuvalete gidebildik) diğer kapıdan geçmek imiş. Sonra geri uçağa, aynı yerimize bindik.. Ha bu arada, tekrar üstünü müstünü çıkartıp X-rayden geçiyorsun ve bir kez daha pasaport ve boarding pass'larını gösteriyorsun (bu da demektir ki, öyle direkt uçuş zannedip "artık bunla işim bitti oturdum yerime nasılsa" demicen ve o kaybolmaya müsait küçücük boarding pass'ını yanından asla ayırmicaksın).
Neyse geldik biz havalanına, ufaccık bişey.. Bizdeki ufak şehir havaalanlarından eccik büyükçe işte.. Bir de çıkar çıkmaz pat diye karşınıza (doğru dürüst yürüme mesafesi olmadan) rent a car vs. ofisleri çıkıyor. İnanın free shop bile görmedim indiğim yerden çıkışa kadar (ya iyi gizlendiler ya da yoklar herhal).
Çıkışı yaptııık bakınıyoz öyle sağa sola bizi almaya gelen adam geldi mi diye... Yok.. O yok da taksi şöförleri bol, Allaaaah sardılar mı etrafımızı, birini atlatıyoz diğeri geliyor. Bizim adamsa hala kayıp, napalım arıyoz telefonla Turkcell'in bize "siz madem bu ülkeden gidiyonuz ben de sizden e az yedi lira alırım dakkasına" demesine rağmen. Adama kendi ülkesinin ufacık havaalanını tarif ediyoz bulamıyo bizi, geçti öyle de bir yarım saat?.. Neyse biz dedik sen nerdeysen biz gelek bari diye.. Bulduk ve bindik aracımıza..
Şehre girer girmez heykel şeklinde Samsung reklamı karşılıyor sizi, sonra ardı ardına başlıyor devasa reklamlar.. Şehir merkezi ise gökdelenlerle kaplı..
Otele varmak (ki Golden Triangle deniliyor otelin bulunduğu yere) 40 dakkayı buldu nerdeyse. Soldan gitmek de ayrı bi ilginçlik, hala sollamayı hangi taraftan yaptığını kavrayamadım bizim şöförün, bir ordan bir burdan geçti yanii..
Öğrendik ki Türkiye Büyükelçiliği de otelimizin tam arkasına denk geliyor. Yani buraya iş için gelip de elçilikte de işi olacaklara güzel bir kolaylık sağlıyor yakınlık. Otelimizin adı Gran Melia. Galiba İspanyol bağlantılı bir otel zinciri çünkü İspanya, Meksika ve bir latin ülkesinde daha var.
Neyse otel ve diğer detayları da yarın yazayım, yoruldum şimdi, uzuuuun bir gün oldu..
1 yorum:
ben vedat yazdıklarınızı ilk elden okudum. günlüğüne devam etmeni bekliyoruz belki ilerde kitap olur. tıpkı benim dağlı isminde yazdığım taslak roman gibi. ama hala sponsor bulamadım. kendinize iyi bakın yakında bu namussuz beynime iyice girdi bir-iki ay içinde laptop alıp sizlerle ve diğer canlarımla daha sık görüşmüş olacağımızı müjdelemiş olayım.saygılar canlar
Yorum Gönder