Bu sözle başlamak istedim bugün.. Bana ait değil, Jorge Bucay adlı bir yazar-psikiyatr'ın kitabını okuyorum şu an. Baktım D&R sayfasına, galiba bu kitabı Türkçe'ye de çevrilmiş (ben Fransızcasını okuyorum şu an). Türkçe ismi "Düşündürücü Hikayeler". Bu şekilde bir ismi olan bir kitabı almazdım, çünkü sıkıcı geleceğine inanırdım. İyi ki Fransızcası çarpmış gözüme ilk önce de, bu güzel kitaptan mahrum kalmadım.
Fransızca adı "Ben bugün, gün doğumunda doğdum".
Bu kitaptan neden mi bahsediyorum?.. Çünkü bugünkü yazım bu kitaptan alıntı bir hikaye olacak. Okuduğum an içimde bir heyecan kaplayan bir hikaye: Araştırmacının hikayesi. Size çevirisini yapıyorum. Yazarın uslübünü vermeye de çalışacağım, umarım beğenirsiniz...
"Bu hikaye, araştırmacı olan nitelendirebileceğim bir adamın hikayesi...
Araştırmacı arayan kişidir, ama bu, illaki buluyor anlamına gelmiyor.
Hatta, ne aradığını bilen kişi anlamına da gelmiyor. Sadece hayatı bir arayış olan kişidir.
Bir gün, bu araştırmacı Kammir kentine gitmesi gerektiğini hisseder. Kendisinin de bilmediği bir yerden gelen bu hisleri dikkate almayı öğrenmişti. Böylelikle, herşeyi terk edip yola çıktı.
Tozlu yollarda geçen iki günlük yürüyüşün sonunda, Kammir'i gördü ufukta. Şehre girmeden hemen önce, yolun sağ tarafında yer alan bir ova* dikkatini fazlasıyla çekti. Mükemmel derecede yeşil olan bu ova, ağaçlarla, çiçeklerle, şakıyan kuşlarla kaplıydı ve cilalı ahşaptan yapılma ufak bir çit ile çevrilmişti.
Bakırdan* yapılmış küçük bir kapı onu sanki içeriye davet ediyordu.
Bir an şehri unutmuş gibiydi ve bu yerde dinlenme isteğine yenildi.
Araştırmacı küçük kapıdan geçip, ağaçların arasında rastgele serpiştirilmiş gibi görünen beyaz taşların arasından yavaş yavaş ilerledi.
Binbir renge boyanmış bu cennetin her bir küçük ayrıntısına gezdirdi gözlerini, tıpkı bir kelebek gibi...
Gözleri bir araştırmacının gözleriydi ve belki de bu nedenle, taşlardan birinin üzerinde şu yazıyı fark etti:
Abdul Tareg, 8 yıl,
6 ay 2 hafta ve 3 gün yaşadı
Bu taşın herhangi bir taş olmadığını fark ederek irkildi: bu bir mezar taşıydı.
Bu kadar küçük bir çocuğun burada yatıyor olma düşüncesi onda derin bir üzüntüye neden oldu.
Etrafına bakınca, yandaki taşda da benzer bir yazı olduğunu fark etti. Okuyabilmek için yaklaştı:
Yamar Kalib, 5 yıl
8 ay ve 3 hafta yaşadı
Araştırmacı korkunç bir keder ile kaplandığını hissetti.
Bu muhteşem yer aslında bir mezarlık idi, ve her bir taş, bir mezar...
Birer birer, bütün taşları okumaya karar verdi.
Hepsinde benzer yazılar vardı: bir isim ve mehrumun tam yaşam süresi.
Ama asıl onu dehşete düşüren şey, en uzun yaşayanın ancak on bir yaşında olduğunu fark etmek idi... Bu büyük acı altında ezilen adam yere yığıldı ve ağlamaya başladı.
Oradan geçen mezarlık bekçisi yanına yaklaştı. Bir süre sessizce onu izledi, sonra ise ailenin bir ferdi için mi ağladığını sordu.
"Hayır, hiç bir aile ferdi, dedi araştırmacı. Ama neler oluyor bu topluma? Bu şehirde nedir meydana gelen bu kadar korkunç şey? Neden bunca mehrum çocuk bu yerde yatıyor? Bu insanların üzerindeki korkunç lanet nedir ki, onları bir çocuk mezarlığı inşa etmeye zorladı?!!"
Yaşlı adam gülümsedi:
"Sakin olun. Hiç bir lanet yok. Olan şu; bizde eski bir adet vardır. Size anlatacağım...
Bir çocuk 15 yaşına girdiğinde ailesi ona, boynumda asılı olan bu küçük defter gibi bir defter hediye ediyor. O andan itibaren, bir şeyden müthiş bir haz aldığımızda, bu defteri açmak ve örneğin şöyle bir not yazmak adettendir:
sol tarafa; bu mutluluğa neden olan şey,
sağ tarafa; bu mutluluğun ne kadar sürdüğü
"Sevgilisi ile ilk karşılaşması ve ona aşık olması. Bu engin tutku ve onu tanıma zevki ne kadar sürdü? Bir hafta, iki veya üç bucuk hafta?...
Sonra ilk busenin heyecanı, o ilk öpücüğün muhteşem zevki ne kadar sürdü? Öpüşmenin bir buçuk dakikası kadar mı, yoksa iki gün mü, bir hafta mı?
Peki eşinin hamileliği, ilk çocuğunun doğuşu?
Ya arkadaşlarının düğünü? en çok istenilen seyahatin gerçekleşmesi?
Ya da uzak bir diyardan dönen bir kardeşi görmek?
Bütün bu durumlardan doğan mutluluk ne kadar sürdü? Saatlerce mi, günlerce mi?...
Böylelikle bu deftere, haz aldığımız her anı yavaş yavaş yazıyoruz... her anı...
Ve biri öldüğünde, bu defteri açmak adetimizdir. Mezarına yazmak için mutlu anlarının toplamını hesaplıyoruz. Çünkü bizim için, bu anlar gerçekte yaşanan TEK andır".
* Çeviriyi uygun hale getirmek için bir iki değişiklik yaptım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder