Bu arada işçilerin, emlakçının ya da ev sahibinin eve geliş saatleri sabah en geç 8de başlıyor... Burada hava erken aydınlanıyor, bu nedenle herkes erkenci, seni de öyle biliyorlar. Yani ben yorgunum uykum var deme şansınız yok... Ha geldiler ben bir yerde oturur keyfime bakarım onlar yapana kadar diye düşünebilirsiniz ama başında durup soru da sormazsanız her şeyi gizlice halletmeye çalışıyorlar. Yani benim için saat 8de başlayan mesai tüm gün ayakta ve yemek yemeden devam etti...
Evde var olan ve ev sahibimiz tarafından verilen tüm elektrikli eşyalar bozuk, ampuller dahil. Yaaa bakıyorum ampulün kabına Philips yazıyor... Meğersem burada sahte Philips ampulleri doluymuş, hatta şehrin iki büyük hipermaketi Carrefour ve Hypermart da sahte satıyormuş... Eeee onlar da sahte satıyorsa biz nerden bilip bulcaz orijinalini diye bir soru geldi aklıma, ama cevabı belli: bu bi kumar, ya çıkarsa deyip alacaksın her şartta...
İşte evimiz!!! |
Neyse beyaz eşyamız geldi... İlk defa Samsung marka bir buzdolabım oldu, hala garibime gidiyor böyle LG, Panasonic ya da Samsung beyaz eşya görmek, ama inanın burdaki tüm beyaz eşya markaları elektronikçi aslında... Yavaş yavaş yerleştik bari interneti de halledelim dedik, maalesef evde telefon hattı yok. Napsak dedik, baktık seçeneklere. Smart diye bir firma çağırdık, bilgisayara takılan ufak modemler (vınnlar) ile bağlantı sağlıyorlar. Hızı 3.1 Mpbs ama bi test ettik, 270lerde, açmıyor Google dışında bir şey. Speedy diye bir firmayı sorduk. 3.1 hız için 1.500.000Rp istiyor, yani aylık 255 liraya geliyor... Yuh nasıl hizmet bu dedim içimden bangır bangır!!! Neyse bulduk bir alternatif : Aha. (Valla adı bu:)) Her bir modemin bir hızı var, benimkisi 3.1 ve fiyatı 500 bin küsür Rp. yalnız 3GB sınırı var... Onda da alır almaz sorun çıktı. Neyse yeni modem verdiler, şimdilik iyi gibi gibi... ama valla hiçbişeye güvenim yok, alınan her şey elde patlıyor burda. Her şey mi bozuk çıkar yahu...
Evimizin manzarası. Tarzana yetecek kadar uzun dallar var:)) Hımmm bir de keçiler, bilmem görebildiniz mi??? |
Yalnız aynı adam bize şunu da söylemişti: Hollanda sömürgesi döneminde, Hollandalılar elbette kendi vatandaşlarını birinci sınıf, Çin asıllı vatandaşları ise ikinci sınıf görüp, sıralamanın en arka cephesine Endonezyalıları koyuyormuş. Ve sözlerine şöyle devam etti: Şimdi de Endonezya Hükümeti Endonezyalıları birinci sınıf görüp, Çinlilere yine ikinci sınıf muamelesi yapıyorlarmış. Yani ona göre konumları değişmemiş...
Tabii bunu bir de kendi gözümden aktarayım, ki benimki sadece görsel bir farkındalık: mağazalarda iyi giyinen, arabalarda seyahat eden, bizim oturduğumuz bu alanda oturan, yediğimiz ve ülke için pahalı sayılan lokantada yemek yiyen hep Çinliler. Peki gerçek Endonezyalıları nerde mi görüyorum: Çekçekçiler Endonezyalı, çocuk bakıcısı ufaklıklar Endonezyalı, sokakları süpüren, güvenlik görevliliği yapan, hizmetçilik yapanlar hep Endonezyalı...
2 yorum:
Merhaba, her bir yeni yazınızı büyük bir merakla bekliyorum.Türkiye başkentten yazdıklarınızı okurken, roman okuyormuşum gibi hissediyorum kendimi...Dünyada böyle yerlerde mi varmış ya..:)))))
Kendinize dikkat edin....İşiniz bir zor ama bir o kadar da güzel...
Ankaradan sevgi ve selimlar...
Canım çok şirin gözüküyor eviniz. İçinde çok mutlu günler geçirmeniz dileğiyle.. Muck
Yorum Gönder