11 Ekim 2010 Pazartesi

Lüks evin içinde primitif hayata dönüş...

Ev için koşturuyoruz bir süredir. Evi buldunuz, nesine koşturuyorsunuz derseniz, "herşeyine" olur cevabım... Geçen cumartesi günü evi bize teslim edeceklerdi. Teslimden kastım içinin boyası, klimaların bakımı, su ve elektrik tesisatının bakımı ve onarımı ile evin genel temizliğini kastediyorum (ki bu standart prosedür burda). Peki neler oldu... Açıklayayım: Cuma akşamı evi görmeye gittik, 4 adam nerdeyse diş fırçası kadar bir fırça ile  1 haftadır evi boyamaya çalışıyor, o da tüm evi de değil, ev sahibimizin isteği üzerine sadece "gerekli yerleri" boyamaya çalışıyorlardı. Nasıl olur, bize söylenen bu değildi, ayrıca şimdi diğer yerleri de yapacak olurlarsa bunlar 1 hafta daha isterler diyerek çıkıştık emlakçıya ve ev sahibinin eşine (ev sahibi yurt dışında olduğundan "zarif" düşüncelerimizi paylaşamadık onunla). Neyse emlakçı "ben yarın bitsin diye gerekeni yaparım, gerekirse kendim boyarım" dedi ve de öyle yaptı. Ama cumartesi akşamına bitti. Bu arada bizim cumadan alacaklarımız, ev için zaman harcadığımızdan, cumartesine kaldı. Eee teslimat da ertesi güne derken, geldik pazara. Geldik gelmesine ama evin boyası berbat, altını temizlemeden tek bir tabaka boya sürmüşler...
Sıcak su yok, gelen beyaz eşyanın da kurulumu pazartesine olacakmış.
Neyse olduk pazartesi, sabah 10 da kurulum için gelecekler 11de geldi, dolayısıyla 11'e çağırdığım temizlikçi o saatte hiçbir şey yapamadı. Aynı anda uydu televizyon ve su tesisatçısı geldi... Hepsine ingilizce sorup, bahasa olarak cevap aldım.

Bahçenin elektriğini yapayım derken emlakçı sigortayı yaktı... Ve hala benim elektrikçi çağıralım diye tüm ısrarlarıma rağmen kendi yapmaya çalıştı. Olmadı ev sahibinin elektronik teknisyeni çağırıldı. Çocukcağız sadece ampulu takıp etrafını zımparalamayı akıl etti. Sigortaların yandığını hala kimse anlamıyor (emlakçı elektrik ile oynarken yaşanan patlamaya rağmen hem de (!!!) Hala etrafta dolaşıp "elektrikçi gerekiyor millet" demeye çalışıyorum, kafaları bastığında saat 5 olmuştu ve tahmin edin ne oldu: evet yarına kaldı.

Hımmm gelelim diğer meseleye... Evin sıcak suyu sadece üst kattaki banyoda var (sadece orda elektrikli termosifon var), ki orda da sıcak su yok aslında çünkü termosifon bozuk (hadi bilin ne zaman gelip onaracaklar: daima doğru cevap yarın (!). Bu ne demek, alt katta yok, mutfakta yok, lavaboda yok. Peki bu ülkede bulaşık makinesinin bulunmadığını, bulunan yegane makinenin Electrolux marka ve tek çeşit olduğunu, onun da fiyatının 10.000.000Rp'nın üzerinde olduğunu, yani altı üstü bir bulaşık makinesinin 1700 liradan fazla olduğunu, buna karşılık Samsung marka LCD ekran 32 inch televizyonun + Samsung buzdolabı + Samsung ful otomatik çamaşır makinesine toplam 9.000.000Rp ödediğimizi söylersem, ne düşünürsünüz?!!
Gelelim bunun mantıklı (ya da bana göre tamamen mantık dışı olan) açıklamasına: Burada sıcak su için termosifon gerekli ve bu su+elektrik+termosifon için para demek. Bu ülkenin de pek de orta halli insanı yok bizdeki gibi, ya çok fakirler -ki o zaman zaten tüm bunlar onlar için lüks demek-, ya da çok zenginler - ki zaten bulaşığı hizmetçi yapıyor demek.
Ben de dedim ki makine pahalı, iki kişiyiz altı üstü, kendim yıkayıveririm bulaşıkları, nolcak ki... Evet ama sıcak su yok mutfakta... Sordum emlakçıya "siz napıyonuz, yağlı yiceklerin konduğu tencere tabağı da mı soğuk suyla yıkıyorsunuz" diye, cevabı "su ısıtıyoruz" oldu.

Yani evlerin milyarlara mal olduğu Semerang'ın en lüks semtindeki bu evde primitif hayata döndük... Su ısıtıp bulaşık yıkayacak hale geldik... Ne mutlu bize...

Cumartesi günü karşılaştığımız ve bu ülkeyi anlatan bir fotoğraf ile son vereyim bu yazıma da...

1 yorum:

nilay dedi ki...

şaşkınlıkla gülmek arasında gidip geliyorumm... sanırım medeniyet kuzeydeee....bon courage :)