25 Eylül 2011 Pazar

Malezya'ya mola, Endonezya tam gaz;))

Biliyorum Malezya yazımı henüz bitirmedim ama sonuçta bu blogu ilk olarak Endonezya'da yaşadıklarımı paylaşmak için açmıştım. Bu nedenle gezi yazarı modundan çıkıp, yaşadığım bu ülke ile ilgili konuları ara ara aktarmam gerek diye düşündüm.

Konumuz yemek;)) Neden mi? Çünkü bu hafta sonu beni biraz şaşırtan bir yemek yaptım. İlk olarak şu fotoğrafla başlayayım, devamını dahi anlamanız için:




Burada gördüğünüz şey ıspanak. Bizdeki gibi değil yaprakları, hem daha ince, hem de daha kısa. Türkiye'de pişirdiğim gibi pişirmiştim.. yoğurtlayarak bile zar zor yemiştik...

Şimdi gelelim bu hafta sonu kullandığım bitkiye. Önce bir göz atalım:




Bu da ıspanak. Dün ablama da anlatığım gibi, bunu saksı içinde satsalar hani, süs bitkisi derim. Yemek aklımın ucundan geçmez. Zaten buna benzer bir süs bitkisi yok muydu, hani yapraklarının etrafı yeşil, içi kızılımtırak ya da morumtırak mı desem?? Maalesef bitki uzmanlığım burada sona eriyor, valla ismini bilemiyorum.
Her neyse yine türk usulü yapayım ben bunun yemeğini dedim. Tencereyi ateşe koymamla, bunun  tüm kırmızılığı suyuna akmasın mı??? Oldu mu sana kırmızı sulu yeşil ıspanak? ;)) Doğrusu sofraya koymadan önce bol yoğurt hazırlamıştım, hani bunun da tadı berbat çıkacak da yine aç kalcaz diye...ammaaaaa... valla türk ıspanağının tadına da en çok bu benzedi.
Amanın yeni birşey buldum yiyecek;))

Bu ülkede, özellikle son iki üç aydır ufak sebzeler revanşta. Ufak derken, fındık büyüklüğünde patatesler (ki aldım çok güzel, haşlayıp baharatlayınca), küçük parmak boyunda havuç, yine bizim turşuluk hıyarlarımızın boyutunda salatalıklar... Liste böyle uzayıp gidiyor ama benim üzerinde duracağım kısım "bilye gibi patlıcan". Maalesef fotoğrafını çekmek aklıma gelmedi...
Neyse aldım, dedim ki zeytinyağlı olarak bölmeden öyle tüm tüm pişireyim. Pişirdim ettim, sofraya getirdim ve ağzıma bir attım ki çıtır çıtır ses çıkıyor. Hani incir çekirdeklerinin dişinizde çıtırdaması gibi. İçlerine bir baktım, sebzenin içi sadece ve tamamen kahverengi çekirdek. Kısacası bu bilye patlıcanlar, kabuk + çekirdeklerden oluşuyor. Yiyemedim.. Eşim fena değil dedi ama, bence tadı da çok fenaaaaa!!! :((

Küçük sebze olur da meyve olmaz mı? Bu ülkeye geldim geleli hayret ettiğim bir meyve hem de: mandalina. Bilye gibi küçük mandalinalar neredeyse tüm yıl satılıyor. Biraz yaklaştım neyin nesiymiş diye, ama hepsi çürük çarık meyveler. Garip şekilde millet bayağı alıyor.
Yani vereceğim iki kuruşa da yazık deyip almadım ben ama hala kapış kapış gidiyor.
Fotoğrafına bakın, haksız mıyım yahu??
Diğer mandalinayı özellikle yanına koydum ki
boyutunun ne kadar küçük olduğunu anlayın;)

Evveetttt aç kaldığımız bu ülkeden yemek izlenimleriydi ;))) Hani hepinizin vadettiği gıda yardım paketleri? Hani hani?? ;p

Gelelim Endonezyalı'dan beter Endonezyalı olurum köşesine. Mini mini bebeler motosiklet sürdüğü bu ülkede herhal ben de bir tane sürebilirim dedim. Biz de motosiklet almıştık bir kaç ay önce. Eşim bayağı iyi kullanıyor, yolda çok rahatız. Eeee dedim ben de öğreneyim şu meledi (böyle mi yazılıyordu ki ?)
Her neyse bindim motosiklete, bir gaza bastım ki, doğru karşı duvara;))) ama çarpmadan durabildim !!! sadece durdurmamla motosiklet acayip ağırlık yaptı ve yan yatıverdik hep birlikte;)) Merak etmeyin, durduktan sonra yana yattım, bu yüzden de yaralanmadım. Ama pes etmedim, yılmadım, atıldım gene (her gaza bastığımda besmele çekerek de olsa (;))
Ve bayağı sürdüm hani.. Gerçi eşim henüz trafiğe çıkmamamın Endonezya halkı için hayırlı olacağı görüşünde, bu yüzden bu maceram evin etrafı ile sınırlı kalacak bir süre;))
Şu zafer kazanmış edamla sizlere hoşça kalın diyeyim;)

15 Eylül 2011 Perşembe

Malezya, bölüm 3 - Kuş Parkı

Dün eşim beni uyardı; yazmıyorsun bloga, insanlar bekler dedi. Düşündüm taşındım, bari kitlelerimin umutlarını boşa çıkarmayım dedim;))
Şaka bir yana, düzensiz yazdığımın farkındayım, ama her gün yazsam bunun tadı tuzu da kalmaz dimi? ;)
En son Batu Caves'de dolaşmıştık (Kuala Lumpur'un kuzeybatısı); şimdi ise güneybatıya iniyoruz. Kuala Lumpur'un bir nevi Central Park'ı olan Lake Garden parkı içinde bulunan Bird Park, yani Kuş Parkına gidiyoruz. Lake Garden haritada yeteri kadar büyük görününce ve hala oruç olduğumuz için, taksi ile gitmeyi yeğledik bir kez daha. Yalnız bir uçtan bir uca gidiyoruz taksi çok tutar diye düşünenler yanılıyor, çünkü en fazla 20küsür ringit verdik (dolar değeri için 3'e bölün).
Neyse geldik parka, giriş tuzlu tabii: kişi başı 48 ringit. Bileğimize de hastanede yatarken isimlik olarak kullanılan bileziklere benzer turuncu bir şey taktılar. 4 farklı renk vardı ama ne anlama geldiğini sanırım bir tek onlar biliyorlar;)
Tüm giriş çıkışlar çift kapılı, birini itiyorsanız, diğerini mutlaka çekiyorsunuzdur; nedeni ise bu Kuş Parkını diğerlerinden farklı kılan özelliği ile ilgili: kuşlar serbest ortamda ve bu sistem de çıkmalarını önlüyor. Kısacası, kuşların kendi doğal ortamlarına benzer bir flora düzenleyip, çok üstünden de fileye benzer bir şeyle kapatıyorlar. Yürüdüğünüz yerlerde kuşlar serbest uçuyor, dolaşıyor... bir yere kadar tabi.. fileler.




Parkta, ki dünyanın en büyük açık alan kuş parkıdır kendisi, yaklaşık 200 tür ve 3000'den fazla yerli ve yabancı kuş var. Bizleri ilk karşılayan farklı renklerdeki papağanlar.















Ardından kuğular ve leylekler gördük. Tabii daha ismini bilmediklerim de var kafamızın üzerinden geçen...















Geldik turist kapanına. Farklı ve egzotik kuş türleri ile "aile fotoğrafı" (;) çektirebiliyorsunuz. İki seçenek var, ya kendi makineniz ile çekiyorlar, sanırım 20 ringit idi, ya da fotoğrafları kendi makineleri ile çekip, bastırıp veriyorlar.
Biz de çektirelim dedik ve ilk seçeneği kabul ettik. Bizi otutturdular bir banka, kollarımızı yana uzattırdılar ve sırayla canlı kuşları yerleştirdiler. Kuş da... kuş hani... Öyle muhabbet kuşu falan değil, kolda bayağı ağırlıgını ve tırnaklarının çiziğini hissedebiliyorsunuz. Kafamı yatırdım diğer yöne, gözümü falan oyar neme lazım :s

Aynı ben;)
En komiği, eşimin de kucağına bir tane yerleştirdiler. Hani eski Dallas filmlerinde gördüğümüz aile resmi gibiydi ama aile reisinin kucağındaki köpek ve ya kedinin yerini kuş almış gibi ;))
Sonuçta yine de güzel bir anı oldu.


















Parkın içinde küçük göletler ve şelaleler de yapmışlardı, hem dinlenmek için hem de güzel fotoğraflar çekmek için. Benim neyim eksik deyip, şelalenin ardında fotoğrafımı da çetirdim;)







Bayağı bir tavus kuşu vardı. Sonunda o güzelim kuyruklarını (biraz tuhaf bir cümle oldu ama... ;)) açtılar ve biz de yakaladık muhteşem renklerini...










Bir ara acayip canlı bir kırmızı renkte bir kuş gördük. Yeşilin ortasında rengi kendini fazlasıyla ele veriyordu. Çok güzel bir kuş yaawww!!












Bu arada, elbette kafes içerisinde de kuşlar vardı. Sanırım bazı kuşların diğerleri ile anlaşamamaları ya da aynı ortamda yaşayamamaları nedeniyle, bazılarını kafeste tutmayı yeğlemişler.
Parkın sonuna doğru küçük bir arena yapıp, kuşlarla çeşitli gösteriler yapıyorlardı. Biz maalesef bitimine geldik, diğeri de bir saat sonraydı galiba, bu yüzden beklemedik.
Turistik bir yer olur da hediyelik eşya satan bir mağaza olmaz mı? Olur elbet. İçeride kuş parkına ya da Malezya'ya dair küçük hediyelikler vardı. Eee kuşlarla ilgili eşya olur da Angry Birds eşyaları olmaz mı? Olur elbet. ;) Tüm dünyada olduğu gibi Endonezya ve Malezya da bu oyunun (ve oyuncağın) müptelası.





Hava sıcak ve nemli, artık çıkalım dedik... Çıkışta herkes dondurma yiyordu soğuk soğuk... offf bir daha Ramazan'da gezi mezi yok... :(((

9 Eylül 2011 Cuma

Malezya yolculugu, bolum 2 - Batu Caves


Son yazimdan sonra, eksi tat uzun surdu degil mi? Ben yarin yazcam dedim mi, buna +2-3 gun dusunun:))

Malezya maceralarimiza devam edelim. Pazar sabahi baktik gec uyanmisiz, dedik ki Petronas Kuleleri icin sansimizi kaybettik, bari Kuala Lumpur sehrinin ikinci onemli yerini gorelim: Batu Caves (Batu Magaralari).
Batu Caves bir dagin icerisinde bulunan bir kac magaranin (ozellikle bir tanesinin devasa girisi var) daha sonra bir Hindu Tapinagina donusturulmesinden olusan bir mabet diyebiliriz. Hindistan disindaki en buyuk Hindu ibadet yeri ve tanrilari Murugan'a adanmis. Kuala Lumpur sehrinin kuzey batisinda yer aliyor. Otobusler var oraya giden (ama metro aginin aksine, otobusleri pek ic acici degil). Bunun haricinde  yine metro var ama biz otelden (kuzey dogu yonunde bulunuyor o da) oraya gitmek icin bu kadar ugrasmayalim dedik ve bir taksiye atladik. Yaklasik 25Ringit odedik (8dolar civari).
Ilk gordugumuz - ki gozden kacmasi mumkun degil- ve hatta sehrin bazi yerlerinden bile kendini gosterebilecek buyuklukte olan Murugan heykeli. Altin rengi (ama altin mi bilmiyoruz) ve 42,7 m yuksekligindeki bu heykel, dunyanin en uzun Murugan heykeli.


















Buyuklugunu daha iyi anlatan bir fotograf olacak bu galiba: 
Oldukca heybetli duruyor degil mi? 

Her neyse bu ilk asama  idi. Gelelim magaralara girme kismina. Magaranin girisi... 272 basamak (!) sonra bizi bekliyor olacak. Allah'tan hava biraz kapaliydi, yoksa su oruclu halimizle, bu sicakta gercekten cekilmezdi.

Basamaklarda yogun bir trafik vardi. Bir de ulkenin ikinci yogun etnik grubunun Hindistanlilar oldugunu soylememiz gerekir (1. Cinliler tahmin edeceginiz uzere). Dolayisiyla buyuk bir Hindu toplulugu var, ve onlar yuzlerinde beyaz bir seyler surerek bazi basamaklarda durup, dua ediyorlar.  Ki bu, bu dik basamaklardan cikmayi biraz zorlastiriyor ama basariyoruz yukariya ulasmaya:))
Bu iste en buyuk magaranin girisi. Magaranin yuksekligi 100m'yi buluyor. Uzunlugu da yine 100m, eni ise 30m. Bitiminde ise yine 200m derinliginde bir obruk vardi. 

Girer girmez bir kaya uzerine konulmus bir heykel karsiliyor bizi. Yalniz soyleyeyim simdiden, cogu heykel yakin gecmiste yerlestirilmis. Zaten magaranin tapinak olan kullanilmasi 1890'li yillara dayaniyor, yani oyle cooookk uzun bir gecmisi yok. Sanirim buraya havasini veren magaranin, yani doganin kendi guzelligi. O giristeki buyuk Murugan heykeli bile 2006 yilinda tamamlanmis. 

Girdigimizde de basamaklar bitmiyor. Kaya yapisina gore birkac basamak asagi, sonra yukari cikiliyor. Ilk girdigimiz alan, zaten en yuksek alani. Saginda solunda isiklandirilmis heykeller var yine. 

Iceride yine kucuk bir tapinak var. Orada toren yapiliyordu. Biz onlari rahatsiz etmeyelim diye cok yaklasmadik ama gordugum kadariyla, bir adam elinde buyuk bir kase ile kendisine yaklasanlara dua edip, kaseden aldigi beyaz bir seyi alinlarina suruyordu. Sanirim koruma ya da gunahlardan arinma ritueli (atmasyon da yapiyor olabilirim:))


Bahsettigim isiklandirilmis heykeller. Fotograf biraz karanlik cikti ama magara ici isiklandirma + heykellerin isiklandirmasi sonucu ancak boyle bir sey cikiyor ortaya. 

Cikiyoruz... Ve tabii basamaklardaki bir seyden bahsetmeyi unuttugumu fark ettim: maymunlar. Diger Budist ve Hindu tapinaklarinda da oldugu gibi burada da aylak gezen maymunlar var:) Yanlarindan caktirmadan geciyoruz, atlar matlar neme lazim :s 
Ama bu hayvanlari gormek hep komik gelmistir.. Sunlara bakin bir de bebisini almis kucagina:))


Uzaktan bir kez daha bakalim gitmeden once... 

Bu arada girisinin ucretsiz oldugunu da soyleyeyim son olarak.

Veeee burada bitirelim demi? ;) 

(Siradaki yolculuk Kus parki, bilginiz olsun. Dizilerde yaparlar yaaa, ilgiyi artirmak icin bir bolumun bitiminde diger bolumde neler olacagini kisaca gosterirler, eee benim neyim eksik??/ )

5 Eylül 2011 Pazartesi

Gecmis bayramlariniz kutlu olsun:))

Eveettt, bir ramazanı ve bir bir bayrami daha geride bıraktık... Zorlandık mi?? Hem de nasiiill?!!! Ramazan'in son günlerinde artık gözlerimin önüne su vahaları görünüyordu:))

Bayramda nasılsa Turkiye'de olmayacağız, bari biraz gezelim dedik, tuttuk Malezya yollarına attık kendimizi. Yolcululumuz ilk olarak Semarang-Solo sehri arası kara yolu ile başladı. Solo sehri batikleriyle unlu bir şehir ve yaklaşık 100km mesafede ama 2,5 saatte gidiliyor (ona bile raziydik yaaa.. -nedenini daha sonra yazacağım donus maceramızda saklı). Solo bile Semarang'dan daha albenili ve düzenli bir şehir (yoksa Semarang dışındaki her yer bize cennet mi görünmeye başladı? :)
Neyse vardık havaalanına, bir temiz bir düzenli bir yenilik kokuyor; Allah'im gerçekten de mi sadece Semarang'i esirgedin diye düşünmeye başladım.. Hersey bir yana, tuvaletleri bilem temizdiii, dusunun artık!!!

Uçağımız kendisini dünyanın en iyi ucuz ucus firması ilan eden Airasia ile olacaktı. Aslinda dogru, ucuz (Endonezya ici yolculuk ile ayni parayı verdik; kisi basi yaklasik 300 kusur dolar) ama bir nedeni var: uçakta hersey ekstra; kabin bagajın dışındaki valizlerin (yukune gore de ayarlanan tutari ile) parali, sigorta paralı, ucus ikramları paralı (neyse ki iki saatlik ucus ve biz de oructuk:). 
Eveeet sorunsuz bir şekilde bindik uçağımıza ve de Kuala Lumpur sehrinin LCCT (yani ozel olarak Airasia için ayrılmış) terminaline indik. Terminaller farklı, söyleyeyim şimdiden, öyle yürünecek bir mesafe de degil yani ana terminal ile aradaki mesafe. Ancak araba ve shuttle otobüs ringleri var, onları kullanabilirsiniz. Kısacası Kuala Lumpur uzeri bir baska yere gidecekseniz, terminalleri dikkate alarak planınızı yapin, Singapur terminalleri ile uzaktan yakından alakası yok (Singapur inanılmaz hizli ve düzenli metro benzeri taşımacılık sağlıyor terminaller arasında)
İndik de amanin bu kuyrukta neyin nesi??? Devasa bir spor salonu icinde yılan gibi kıvrılan bir kuyruk dusunun, iste o pasaport kontrolu :(( Bir saatten fazla surduuuuuu!!!!


Bu arada Airasia'nin kendine ait parali shuttle otobusleri var ve sizleri Kuala Lumpur sehrinin ana metro, otobus ve iste herseyin terminali Kuala Lumpur Sentral'e goturuyor. Havaalanindan KL Sentral'e gitmek bir saati biraz askin bir mesafe demek. Oraya varinca gideceginiz yone dogru bircok seceneginiz var, yeralti ulasim agi bayagi gelismis, tum sehre yayilmis. Hatta sehirlerarasi tren de burdan geciyor, yani KL gelince yolunuz KL Sentral'den mutlaka gececek. Bizim otelimiz Golden Triangle icinde yer alan GTower'di. KL Rapid adli metro agi uzerinden gidecektik. En fazla 20 dakikalik bir mesafe. Yanilmiyorsam kisi basi 3 Ringit civari bir para odedik (1 dolara tekabul ediyor). Bu arada bizdeki gibi sabit degil fiyatlar, gideceginiz mesafeye gore kurus kurus artiyor, ornegin bir sonraki durak 3 degil de 3,20 falan oluyor. Biletinizi de saklamaniz lazim cunku cikarken yine biletinizi okutuyorsunuz makineye, ancak oyle gecis veriyor. 
Oteli ben sectim ve yerini gorunce kendimle gurur duydum; metrodan cikar cikmaz sagimizdaydi. Tabii bizim ilk cikisin yanlis taraftan oldugunu ve biraz yurumus oldugumuzu belirteyim;)) 
Otel 1 yillik, yandan Petronas kulelerini goren, ayni zamanda ofis gorevi de goren bir gokdelen. Odanin  ici modern ve suuuuupeeer rahat bir koltuga sahip (esime paketleyelim bunu goturelim dedim ama sanirim gorunmeden cikmak zor olurdu:)) Ayrica size ozel yastik menusu sunuyorlar, yani var olan yastigi begenmezsen daha sert, daha yumusak, kaz tuyu, visco gibi degisik secenekler var. 
Soldaki koltugu gordunuz mu? Iste o benim!!
Bu arada ben daha KL'a gitmeden lokantalari arastirmistim kentin ve bir adet turk lokantasi buldum!!! Esime soylemistim ilk gelir gelmez orada yiyelim diye. Adi Bosphorus, yer Pavilion alisveris merkezi (sehrin en luks alisveris merkezlerinden). Amanin ne sevinmistim internetten bunu buldugumda, dusunun bir de, oyle bufe seklinde bir kebapci da degil, luks alisveris merkezinde "fine cuisine" olarak tanitan bir yer (hani gurur da duymustum..). Bu nedenle, otele yerlestigimiz gibi taksiye atlayip oraya gittik. 

Yiyecegimiz kazik varmis meger:))) Hatirlamiyorum odedigimiz tam rakami (beynim bu bilgiyi kaydetmeyi reddediyor:) ama aldigimiz kucuk bir meze tabagi (pasta tabagina sigdirilmis 4 kasik meze) ile bir adet imam bayildi, bir iskender, bir  ali nazik, birer su, birer cay ve kucuk birer kunefeye galiba 150 dolar civarinda bir para odedik (caylari dahi odedik!!!! ve kimse amanin bunlar turkler eccik ilgilenelim demedi, zengin araplari ihya etmek varken adam bizi napsin??!!)) Esim de ben de sinir olduk, yediklerimiz guzel bile degildi hani... Esimin iskenderi kotuydu, kunefeyi de ne demeyi beyaz tatlimtirak bir sosa bularsin bilmiyorum... Yani Endonezya'da biriktirdigimiz turk yemegi ozlemi kabus oldu cikti... Gitmeyin bos verin, ben size super bir alternatif suncam yarinki yazimda, onu dikkate alin!!

Bu kazikla son veriyorum yazima, eksi tadi sizde alin diye :p