5 Temmuz 2011 Salı

Yine buradayım:)

Endonezya'daki 10 ayı geride bıraktık... Ne kadar sıkılsam bunalsam da çok hızlı geçti diyebilirim. Geçen gün eşimle bu konuya kafa yorduk, neden bize daha sanki iki ay geçmiş gibi geliyor diye.. Galiba günlerin çok erken kararmasının etkisi.. Tüm yıl boyunca hava 5 gibi kararıyor... Bu da günü bitirmiş olma hissi veriyor ve aslında bugünü tam yaşayamadan, bir sonraki günü düşünmemize yol açıyor.. Böylelikle geldik Temmuza..

Yazmadığım zaman zarfında çok şeyler olup bitti, yeni yerler görüldü edildi.. Aslında pek geriye dönük yazmaktan hoşlanmıyorum (Yeni Zelanda'nın hala devamını bekleyenlere duyurulur ;) ama yine de belki aralara serpiştirebilirim..

Aslında bloga tekrar yazmamın sebebi, biraz da kolay yoldan fotoğraf paylaşımı gerçekleştirmek.. :P Herkese ayrı ayrı fotoğraf göndermek çok uzun iş, facebook da yok bende... kaldık mı gene blogumuza..

Hadi başlayayım artık küçük macera yazımıza ;)

Geçtiğimiz çarşamba günü eşimle kendimize küçük bir gezi ayarladık. Yer seçimi eşimin sürpriziydi.. Rotamız ilk olarak Jepara idi. Jepara'yı sizlere hatırlatayım hemen: ahşap mobilyasıyla ünlü komşu şehir. Taksi tuttuk gitmek için. Şaşırdınız değil mi? Türkiye'de şehirden şehire taksi ancak (Allah korusun) acil hastane işleri gibi durumlarda olur. Ama burada öyle değil. Taksi ucuz, adama sorduk ne kadar tutar diye, 250.000Rp yani 45TL falan verdik. Maalesef şehir merkezinde sadece iki otel vardı. Birisi dolu diğeri de 3. sınıf bir yerdi.. Biz de bulduk bir tane beach resort, orada kaldık bir gece.. Plaj doluydu, kadın erkek çoluk çocuk.. İnsanların kıyafetleri ile denize girmesinin ilginçliği dışında bir şey yoktu..
Akşam otelden bir motosiklet bulup, Jepara merkezde bir tur attık.. Denize atılan bir nehrin üzerindeki köprüden çok güzel bir fotoğraf çektim. İşte:



Neyse ertesi gün, sabah 8de limanda bulunmamız gerekiyordu. Amaç, feribota binip Semarang'ın karşısına denk gelen Kalimunjawa adasına gitmekti. Feribot saat 9da kalktı ve tam tamına 7 saat (!) süren berbat bir yolculuğun ardından vardık adaya. Neden berbat, çünkü VIP kısmında yer ayarlanmış olmasına rağmen, şehiriçi otobüs seferi yapan herhangi bir toplu taşıma aracından farksız, sıkış pıkış, pis ve çooookk uzun bir yolculuktu.. Zaten 4. saatten sonra insanlar hastalanmaya ve çıkartmaya başladılar.. Ben de sonlara doğru dayanma gücümü yitirmeye başlıyordum ama neyseki kazasız belasız geldik.

Adaya ulaştığımızda biri bizi alıp, konaklayacağımız otel olan Nirvana Resort'a bıraktı. Otel çok güzel bir yamacın üzerine kurulmuş. Adanın "şehir merkezinden" birazcık uzağında. Otelin sahibi Belçikalı imiş..
Otelin yamaç üzerinde inşa edilmesi dolayısıyla altımız büyük oranda boşluktu. Odamızın önünde duran devasa ağaç da aslında çok aşağılardan yükselip bize arkadaşlık etti..

 Burası dışa kapısı otelin.
Burası da deniz manzaralı odaların bulunduğu nokta. (Ağaç çok görkemli değil mi?)


Gelelim şimdi manzara kısmına.. Bu fotoğrafta bir parça deniz görüyorsunuz. Ama tam karşıdan çekil manzara aslında muhteşem..
Nasıl? Haklıymışım değil mi... Su çok berrak ve güzel kumlu bir sahili var.. Geride orman manzarası da cabası...


Bu arada otel çalışanları bize öğle yemeği niyetine güzel (!) bir masa hazırladı. Şimdi bu ünlem işareti de neyin nesi derseniz cevabım şu, masaya oturduktan sonra, ekmek peynir ve patates kızartması talep ettik.. Anladığınız üzere yine damak tadımızdan çoooook uzak bir menü ile karşı karşıyaydık.. Haşlanmış tatsız tuzsuz bir salata kasesi kadar pilav; sarı renk bir suda yüzen balık etleri; yine sulak (sulu diyesim bile gelmiyor) bir sebze karışımı. Bir de... marine edilmiş yavru ahtapotlar... Ya da ben benzettim... Her ne ise bana pek iştah açıcı gelmedi...




 Yani aç kaldık gene... Verdik kendimizi ekmek ve patates kızartmasına. Ben de, oldu olacak, bari çay isteyeyim dedim, yaptım türk usülü bir öğle kahvaltısı ;)

Bugünlük bu kadar yeter... Arkası yarın... ;)

3 yorum:

Adsız dedi ki...

aç kaldı yine benim yavru kuşum sana bir erzak paketti yolluyorum en kısa zamanda :)

Mehtap dedi ki...

Bucim sadece paketi değil, kendini de yanında getirsen ;)

burçak dedi ki...

bir yolunu bulup o paketlere kendimi sığdırmaya çalışıyorum hayatım :)))))