31 Temmuz 2011 Pazar

Ve işte görkemli Borobudur!!!

Jogjakarta yolcuğumuzun devamında daha önce de söylediğim gibi Borobudur vardı. Borobudur bundan birkaç ay öncesinde kendi tapınağının güzelliği ile değil de, yakınında bulunan ve kendisine de zarar veren Merapi Volkanıyla anılmıştı.
Merapi'den yayılan kül bulutu Borobudur'u da kaplamış, ve onun ziyarete bir süre kapatılmasına neden olmuştu. Merapi'nin faaliyetlerinin azalması ve tapınağın temizlenmesi oldukça uzun sürdü, ama şükür, şu an bir şey yok.

Borobudur'a giden yolda, aylar önce yaşanmış ve yüzlerce kişinin ölümü ile yüzbinlerce kişinin yerinden olmasına neden olan bu felaketin hala izleri duruyor.
Bu fotoğraf ana yoldan çekildi.
Biraz daha yaklaşınca gördüğümüz manzara buydu.
İnsanoğlu her zarardan bir çıkar sağlamayı bilmiş. Volkanik faaliyetlerden geriye kalan küller ve taşlar evlere duvar, heykellere hammadde, dolayısıyla da halka gelir sağlıyor.


Yolumuza devam edelim ve güzelliklere dönelim.. Borobudur Jogjakarta'ya yaklaşık bir saat mesafede bulunuyor. Prambanan'ın aksine Hindu değil, Budist tapınağı. 9. yy'da inşaa edilmiş. Buda'ya adanmış bir tapınak, ancak günümüzde de halen hac yeri görevi görüyor. Gökyüzünden bakılınca aslında bir kare oluşturuyor. Her bir kenarı yaklaşık 113m. Toplam 4 ana katı var. Son katı ise, kendi içinde 3 kattan oluşuyor (oraya çıkmak yasak) ve burada 'stupa'lar (kubbemsi bir yapı). En üstteki 'stupa'nın içinde bir Buda var.
Son bir hatırlatma, Borobudur dünyanın en büyük Budist tapınağı ve UNESCO'nun Dünya Miras Listesi'nde yer alıyor.

Bu arada girişte bizlere sarong veriyorlar (uzun bir şal) belimizden aşağısına balıyoruz, ve açıkta kalan bacaklarımızı örtüyor. Bu olmadan giremiyoruz içeri.

Haydi girelim artık ve görelim neymiş bu tapınağın özelliği...

Ana girişten görünen ilk hali bu . Gerçekten de büyük olduğunu şimdiden anlayabiliyoruz.
Bolca merdiven var, gördüğünüz gibi. Bu arada tapınağın taşları da yine volkanik taşlar.
Duvarların hepsinde rölyefler var. Çoğunluğu Buda'nın hayatını anlatıyor.

Katların hepsinin etrafını gezebiliyorsunuz, ve aynı merdivenden bir üst kata çıkıyorsunuz.
Hala arkamdan takip edenler var mı merak etmiştim;))
Bu da bizim Buda! (Oooofff çok kötü espriydi. Kendimden utandım ama şimdi ;S)
Toplamda kaç tane Buda vardı acaba?..  Galiba 500 küsür tane vardı ama emin değilim.
Vardır bu ellerin de bir hikmeti deyip ben de yaptım;)
Burası son kat. Arkada gördükleriniz 'stupa'lar. Birisinin kubbesi kaldırıldığı için, içerisindeki Buda görülüyor. bunun ilk inşaa esnasında mı böyle yapıldığı yoksa sonradan mı eklendiği bilinmiyor.
Biraz daha geriden bu stupaların büyüklüğünü daha iyi anlarsınız.
Bir ara etrafımız çocuklarla çevrildi. Jepara şehrinin bir okulundan geliyorlarmış. İngilizce ödevi olarak da öğretmenleri ellerine bir küçük soru-cevap kağıdı vermiş ve gördükleri yabancılarla konuşmalarını söylemiş. Bunlar küçük gruplar halinde dolaştıkları için, her defasında yakalandık ve tekrar tekrar aynı konuşmayı yaptık. Ama çok şekerlerdi. Tabii Asya'da var olan fotoğraf çılgınlığı onlarda da vardı. Bir günlüğüne "artiz" de olduk bee;))
Bir ara taktım kafayı bu aslanla fotoğraf çektireceğim diye. Ve başardım;) (etrafta çok sayıda insan olunca, fonda başka bir turist olmadan bir fotoğraf çekmek bazen imkansızlaşıyor)
O gün Buda naptıysa ben de yaptım. Eee manzara güzel olunca, arkamızı dönüverdik sizlere;)
Bitmek üzere turumuz, son fotoğraflar artık...
Aşağı indik nihayet...


Bu fotoğrafın üzerine tıklayıp büyütmenizi tavsiye ediyorum. Eşim cep telefonundan çekti. Cep telefonunda panoramik görüntü çekmeyi sağlayan bir uygulama var. Böylelikle 360 derecelik görüntüler veya çok büyük bir yapının tek fotoğrafta bir bütün olarak çekilmesini sağlıyor.
İşte bu fotoğrafta bir bütün olarak Borobudur tapınağını görebilirsiniz.

Dönüş yolu göründü bize, haydi hoşçakalın!!!!










27 Temmuz 2011 Çarşamba

Geriye doğru saralım biraz...

Biraz geriye doğru sarmaya karar verdim ve mayıs ayına döndüm. Mayıs ayı (bilenler bilir ;) eşimin ve benim doğum günü ayımız. Bu nedenle eşim sürpriz bir tatil ayarladı haftasonu için. İstikamet: Jogjakarta - Prambanan - Borobudur .

Jogjakarta'ya gitmek için şöförlü bir araç ayarladı eşim. Şöförlü deyince çooook lüks bir şey yapmışız gibi algılayabilirsiniz ama aslında öyle değil, burada kendi başına araç kullanan  insan neredeyse hiç yok. İnsan gücü çok ucuz olunca, kimse kendini yormuyor hiç bir konuda hem de...
Neyse biz de bindik arabaya, sabah 9da yola çıktık. Semarang-Jogjakarta rahat bir 4 saat sürüyor. Nedeni de yollar. Tıpkı diğer Endonezya yolları gibi dar, kalabalık ve bakımsız.

Önce otele gidip yerleştik. Otelimiz Hyatt. Çok güzel bir yapısı var, otantik bir otel. Şehrin girişinde yer alıyor, dolayısıyla da sakin. Girer girmez geleneksel kıyafetli bir bayan karşılıyor bizi. Boynumuza çiçek kolyesi takıyor. İsmini unuttum bu çiçeklerin ama kokusu çok yoğun ve güzel. Düğünlerde, törenlerde ve otellerde bolca kullanıyorlar.

Otelin lobisinde işlemler için beklerken bizlere meyve suyu ikram edip sıcak havlu verdiler.









Otel odası standart rahatlıkta ve şıklıkta. Odamız bahçeye bakıyordu.
Odamızın manzarası...

Otelin bahçe ve havuzu


Yine rölyefler, figürler var süsleme olarak her yerde.
Arka tarafta restoranın açık hava bölümünü görebilirsiniz.
Anlayacağınız üzere bahçede bayağı gezindim ;)
Otelin dışardan görünümü


Otel 5 yıldızılı ve biraz pahalı. Ama promosyonları var, örneğin 4 gece konaklayınca 5.si ücretsiz. Tek hayal kırıklığı, böyle bir otelde kesinlikle 3. sınıf sayılacak bir spa olması. Kadın çok beceriksizdi, buna rağmen 5 yıldızlı otel fiyatı spaya da yansıdı...
Yine de tekrar Jogjakarta'ya gelsem yine bu otelde kalmak isterim ;)


İlk gün, Jogjakarta'ya girdikten sonra Semarang'ın en uzak noktasına denk gelen Prambanan tapınağına gittik. (Borobudur, Semarang'a daha yakın olduğundan dönüş yoluna sakladık onu). Gitmek yarım saat-40 dakikayı buluyor.
Prambanan, yapımı 9. yy'a ait olan bir Hindu tapınağıdır. Bu tapınak Hindu tanrıçası Shiva'ya adanmıştır. UNESCO'nun Dünya Miras Listesi'nde yer alıyor ve Güney-Doğu Asya'daki en büyük Hindu tapınaklarından biri.
Bu arada tapınak diyerek tekil kullanıyorum ama aslında, büyüklü-küçüklü 200 küsür (her yerde farklı rakam çıkıyor) tapınaktan oluşuyor. Ancak ayakta neredeyse 5-6 tanesi kalabildi. Diğerleri en iyi ihtimalle, birkaç taştan ibaret.


Prambanan tapınağının genel görünümü.
Bu arada şansımıza yağmur çiseliyordu. Bu nedenle oldukça puslu çıktı fotoğraflar...
Sağ tarafta bazı tapınaklardan kalan taşları görebilirsiniz.

Adım adım yaklaşıyoruz ;)


Mimarisi daha iyi anlaşılsın diye flaşla çektik ama ancak bu kadar oluyor...

Rölyeflerde genel olarak iyi ile kötünün savaşı anlatılıyor.
Ya da burada olduğu gibi farklı figürler var.
Yorum yok;))

Merdivenlerle tapınakların içine girebiliyoruz. İçerisi zifiri karanlık, tek aydınlık fotoğraf makinesinin flaşı... Her bir tapınağın içinde (çok emin olmayarak söylüyorum) birer tanrı heykeli var.
Yorum yok demişmiydim daha önceden;))
En büyük tapınak olan Shiva tapınağın girişi kapalıydı, sanırım bakım çalışmaları vardı.
Tapınağın dış görüntüsü bu en azından.
Bahsettiğim merdivenler..
Tapınaklardan biri...
Bir diğer tapınağın içi..
Tapınağın tavanı. Taşların dizimi çok ilginç bir boyut vermiş.
Merdivenlerin ne kadar dik olduklarını anlatmama gerek var mı?
Turumuz devam ediyor...
Öylesine konmuş tek bir taş yok sanki. Hepsine şekil verilmiş..
..Yine bir tapınağın girişi...
... ve bizi içeride bekleyen tanrı.
Yıkık durumdaki diğer tapınaklar.
Islak kedi halimle son bir fotoğraf çekelim dedik. Yağmur valla içimize kadar işledi...

Bundan çıkardığımız sonuç ne? Tapınakların içi dışında - ki o da birkaç metrekare - sığınacak bir yer olmadığından, aşırı güneşe maruz kalmamak ve yağmura yakalanmamak için birer yağmurluk ve şapka lazım.

Her neyse.. Fotoğraflardan anlayacağınız gibi gerçekten güzel ve görülmesi gereken bir yer.

Ertesi gün Borobudur'a gittik... Onu da daha sonra yayınlarım. Biraz meraktan kim ölmüş ;))

17 Temmuz 2011 Pazar

Karimunjawa, 3. gün

Evet gezdik gördük, şimdi dönüşü düşünelim... Dönüş için var olan seçenekleri sıralayalım:
1. ferry ; valla tekrar bir 7 saat denizin üzerinde sıkışpıkış geçiresim yoktu. Hem de ferry cumartesi gece vardı, saat 11'de. Sabahın köründe kendimizi Jepara'da bulacaktık.. Doğrusu cezbetmedi.
2. speed boat; direkt Semarang'a var ama o bile yine 3-4 saat sürüyor. Ayrıca kaç kişi olduğun farketmez speedboatu kiralanmış sayarak bizden 6 milyon Rp istediler. Yani 1000TL'den fazla...
3. bizi yarım saatte Semarang'a götürecek olan uçak. Kişi başı 1.200.000 Rp. Yani speed boattan daha ucuz ve kısa sürede ulaşmış olacaktık...
Herkes neyi seçtiğimizi anlamış olacak: uçak. Tek sorun, dönüşü pazara planlamıştık ama uçak sadece cumartesi vardı.. Yani tatil erken bitti ama süper bir macera ile:))

Gelelim uçak maceramızın kendisine. Bizim tek kişilik acente (;) sahibi çocuk bir araç ile gelip aldı bizi otelden, ve 20 dakikalık mesafede olan uçak pistine götürdü. Giderken yolda tekrar Bugis evlerinde mola verdik fotoğraf için.

Bu evde oturan yok anladığım kadarıyla. Sanırım turistik amaçlı yapılmış.
Burası da aynı yerde bulunan Jogjakarta evi. Bu ev de diğeri gibi turistik amaçlı sanırım. Oturanı yok. Fotoğrafın üzerine gelip tıkladığınızda fotoğraf büyür ve siz de evin ahşap duvarlarındaki işlemeleri görebilirsiniz.
Karimujawa'nın denizi kadar dağları da güzel. Zaten milli park alanı olarak kaydedilmiş. Yanılmıyorsam kuş gözlemciliği de yapılıyor burada.


Neyse geldik sonunda havaalanına. Küçük bir uçak pistinin önünde iki göz bir yer havaalanı. Birinde telsiz ve benzeri sistemler, diğerinde ise bekleme salonu ve xray cihazı.
Orada da 2-3 tane güvenlik görevlisi vardı. Masanın önünde yerde bildiğimiz ev tartılarından vardı. Sandım ki adam bavulları tartmak için kullanacak, ama değil.. Adam bizi çağırdı, çıkın tartıya dedi. Meğer bizim ağırlığımız daha önemliymiş. Eyvah dedim içimden, şimdi onlar alışık çıtıpıtı endonezyalılara, valla bu halimle almazlar;)) Neyse ki sınavdan geçtim ;)
Aslında planda başkaları ile birlikte 6-8 kişilik bir uçağa binmekti ama meğer o gün bizden başkası yokmuş. Bu nedenle bize, pilot dahil 4 kişilik "özel jeti" (;) ayarladılar. (Sanırım tartmalarının nedeni bu olsa gerek).
Normal rahat giyimli küçük bir adam geçti önümüzden, girdi uçağa. Uçağı basbayağı araba gibi kullanan bu zat, uçağın içinde kıyafetlerini değiştirdi ve oldu sana pilot. Kendisi Hong-Kong'lu ve pilotluk eğitimini Amerika'da aldı. Tabii bunları yol sohpeti  (;) esnasında öğrendik.


İşte süper jetimiz!!

Uçağa binmek için kanadın üzerine çıkılıyor. İkinci çan burada çaldı. Beynim direkt uyarı sinyalleri gönderdi; kanadı kırıyormuşum çıkınca... :S Neyse sanırım kanat dediğin güçlü bişeymiş;)

Pilotumuz bize kask verdi. Eşim pilotun yanında önde, ben arkadaki iki kişilik koltuğa kuruldum. Onların kaskı mikrofonluydu, bu yüzden yol boyunca sohpet ettiler, ben ise manzaranın keyfini çıkardım. Pilot kalkıştan sonra fotoğraf çekebileceğimizi söyledi. Muhteşemdiiii!!!


Sırıtışımdan belli değil mi? ;)

Pilotumuz ve tanıştırayım eşim, co-pilotumuz;)
Kuş bakışı Karimunjawa.

Sağda uçak pistimizi görebilirsiniz.
Yükseklere çıkıyoruz...
Semarang semalarına yaklaşırken...
İnişe geçiyoruz...

Geldiiikkk!!!

Bu küçük tatilimiz süresince çok güzel vakit geçirdik ve bir takım ilkler yaşadık (köpek balıkları ile yüzmek, özel uçağa binmek...). Bizimle ilgilinen tek kişilik dev kadromuz, yani acentemiz de sağ olsun, güzel ilgilendi. Biraz da reklamını yapalım güzel şeylerin: KarimunDjawa Tour. Küçük bey bize ayrıca hatıra olarak, üzerinde acentinin ismi olan birer şapka verdi. Bir de çektiği birkaç fotoğrafı, bazı fotoğraflardan oluşan bir pano ile birlikte geçen hafta evimize gönderdi.
Ayrıca eşimin de telefonunda olan bazı fotoğrafı da paylaşmak istiyorum. Karma olarak sizlere sunuyorum:


Eşimin yanındaki kişi acentenin sahibi Catur.

Eşim yüzerken Catur sualtından fotoğraf çekme imkanı bulmuştu. Balıklar sarmış etrafını;)
Sualtı zenginliği...
Otelin içindeki yemek masalarından biri. İngiliz kraliyet yemek masalarını andırıyor;)
Yine otelin lokanta kısmı.
Biri kadın diğeri erkek görünümlü olan iki heykel de karşı karşıya konmuştu.
Otelin bir yamacın üzerinde kurulu olduğunu daha önceden söylemiştim. Odamızın yanında bulunan ağaç gibi, doğanın bir takım eserlerini kendilerine dekor kabul ettiler. Lokanta bölümünde bulunan bu kocaman taşlar da aynı amaca hizmet ediyor.
Otelin terasında kahvaltı yaparken manzarayı seyretmemek mümkün değil. O kadar rahatlatıcı ki...
Bugis kadını. Yüzündekinin ne olduğunu sorduğumda, serin tutması için sürdüğünü söyledi. Sanırım aynı zamanda güneşin zararlı etkilerini azaltmaya yardımcı oluyor.

Adadaki balıkçı tekneleri.
Adanın tüm turistik yönlerini gösteren bir harita.

İşte böylece bitti gezimiz. Beğendiniz mi?