Kızgınlığımı dile getirerek başlayacağım bugün. Kalitesiz yaşamı kendilerine reva gören bu insanlara kızgınlığım.
Ne alırsam, ister hizmet olsun, ister ürün olsun, ister gıda olsun, ister elektronik olsun, herşey elimde patlıyor... Ve asıl beni şaşırtan bunu normal görmeleri!!!
Yaaa benim ülkemde expatlar ne de güzel yaşıyorlar, çünkü paraları ile (hem de kendi ülkelerinden daha ucuz bir fiyata) çok güzel kaliteye hatta lükse sahip olabiliyorlar. Peki burada durum ne? Burada sorun şu ki, paran varsa da alınacak bir kalite yok. Haaa diyorsan ki ben çoooook zenginim, getittiririm filanca ülkeden, ancak öyle işte... O zaman da bu ülkede olmanın anlamı ne?
Beni çılgına çeviren ne biliyor musunuz, bu ülke vatandaşlarının rahatlıkla "burası Endonezya burada kaliteli ürün yok" diyerek sırıtması. Aynı durum Türkiye'de olsa ne olurdu diye düşünüyorum bir an; bir kere yabancı biri bize dese ki "bu ürün kalitesiz", bundan hoşnut olmazdık, dese ki "aldığım hiç bir ürün kaliteli değil" yerin dibine geçeriz kızarıp bozarırız, dese ki "aldığım herşey elimde patlıyor" o zaman basarız küfrü ya içimizden, ya da dayanamazsak dışımızdan, hem ülkemize gelip ülkemizi eleştirmeye cüret eden bu insana, hem de bu kaliteyi bize layık görmeyen markalara ve bu kaliteden bizi uzak tutan politikacılara.
Ama işte bu ruh hali yok burada. Garip ve beni çıldırtan bir kabul edilmişlik var. O kadar büyüyor ki içimde öfke, her bir Endonezyalıyı alıp, kollarından tutup silkeleyip, "ya farkına varmıyor musunuz sizleri hala sömürdüklerinden, uyanın, talep edin" diye bağırmak geliyor. Ama olmuyor, "sana ne" dese ne diyebilirim ki...
Danone damacana su alıyoruz, ağzı sıkı kapalı, ama içinden yosunlaşmış bişeyler çıkıyor, başka hangi marka damacanaya güvenirsin ki bu ülkede (!); internet hızı bir fotoğraf indirmeye bile yetmiyor (bize baştan söylenen ve her gün kontör yükleyerek hızınızı yükseltebilirsiniz durumunun yalan olduğunu dün akşam anladık, internetçi geldi ve yanıldığını söyledi, paran varsa bile yükseltebileceğin ne bir kalite, ne de bir şey var), indovision televizyon paketi ayda bir bize sorun çıkartıyor, 3-4 gün açılmıyor.
Dün internetten araştırıp şöyle fena olmayan ve kahvaltı sunabilecek 3 yer buldum (koca şehirde 3 yer!!!!) ama keşke o üç yer olsaydı gene de.. Biri kapalı pazarları (o zaman bunun hizmet anlayışı ne?), biri b.k deresinin kenarında 3-4 masalık bir balkon ve adına "river view" diyor (!!!), diğeri ise kayıp, söylenen sokakta öyle bir şey yok.
Kakao bitkisi bu ülkede yetişiyor ama Cadburry, Vanhouten gibi dünya markalarının çikolataları bile bizim Saray marka çikolataları modunda, hatta Saray bile iyi bunların yanında. Toblerone içler acısı... Güya Belçikalı üreticinin çikolatasını aldım, çöpe gitti. Sebze meyvenin tadı yok. Portakal aldım, suyu çekilmiş; geçen gün mandalina vardı hipermarkette, inanın fındık büyüklüğünde ve nerdeyse hepsi çürük, ama insanlar aralarından ufak ufak bir iki tane seçmeye çalışıyorlar. Görevliler bu kadar göz önünde olan çürükleri bile almıyorlar.
İşte bu ülkede, özellikle Semarang'da, Hollanda döneminden kalma binalar virane durumda. Nedeni de neymiş, kendilerini sömüren bu insanların anılarına sahip çıkmak istemiyorlarmış. Ama bir fotoğraf ile kendileriyle ne kadar çeliştiklerini göstereyim:
Arabanın rengi size tanıdık geldi mi? Evet turuncu, Hollanda'nın milli rengi turuncu, hem de bir polis aracının rengi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder